Roma-Floransa

"One day Mr&Mrs Brown went to the seaside for their summer holiday" diye başlayan hikayeyi "One day Mr&Mrs Akpolat went to Rome for one of their holidays" olarak değiştiriyorum :))

Evlendikten sonra ilk yaptığımız işlerden birisi pasaport çıkarmak oldu. "Avrupa'yı gezelim" diyerek soluğumuzu tur acentasında aldık. Uzun bir resmi tatilde Roma'ya çevirdik rotamızı...
 
İlk Avrupa gezimiz olduğu için yalnız gitmeyi gözümüz yemedi açıkçası; sonraki yurtdışı turlarımızda adeta bir tur rehberi gibi otel, yeme-içme, gezme konularında uzmanlaşacağımızı o günlerde bilmiyorduk tabi ki :))

Büyük bir heyecanla Atatürk Havalimanı'nda turumuzla buluşup, Roma'ya gitmek üzere uçağımıza bindik. Yaklaşık 2 saat süren uçak yolculuğundan sonra gece yarısına doğru havaalanına indik. İtalyanların biraz keyif insanı olduğunu duymuştuk ama valizlerimizi 1 saati aşkın bir süre beklediğimizde bunu net olarak anlamış olduk.

O gece hemen otellerimize yerleştik ve ertesi sabah erkenden kalkıp "sightseeing" turu ile Roma'yı keşfetmeye başladık. Bu tur ile birlikte Vatikan, Aşk Çeşmesi, İspanyol Merdivenleri gibi belli başlı noktaları gezdirip sonra Roma sokaklarına bıraktılar bizi... Yaşasın özgürlük :))

Bu arada lütfen dikkat, Roma'da kapkaç biraz fazlacaymış ve bunu şık giyimli hanımlar, beyler yapıyorlarmış. Dolayısıyla tanımadığınız, bilmediğiniz bir yer dikkatli olmakta, çantaları kollamakta fayda var...


Gelelim gezimize; Vatikan gerçekten büyüleyici, başlı başına bir ülke. Dünyanın en küçük ülkesini gezmek tahmini 3-4 saatinizi alıyor. Vatikan girişinde sizi bu gerçeküstü heykeller karşılıyor, dikkatli bakarsanız sizi izliyorlarmışçasına bir havaya kapılabilirsiniz.




Kilisenin içi ise dışından daha da ihtişamlı diyebilirim. O fresklerin yıllara meydan okumuşluğu, bu kadar temiz ve bakımlı olması biraz da milletler arasındaki farkı gösteriyor.
Biz şanslı turistler, Vatikan'a bireysel olarak Pazar günü gittiğimiz için ayini izleme fırsatımız da oldu, hatta Papa tarafından kutsandık. O ayin ortamını mutlaka yaşamanızı tavsiye ederim, tüm Dünya dillerinde dualar okunuyor, tüyler ürpertici..


Bir Roma klasiği Aşk Çeşmesi, yani Fontana de Trevi. Üç sokağın birleştiği ufak bir meydanda, genel görünümü ile size denizi andıran Dünya'nın en önemli çeşmelerinden biri. 



Efsaneye göre çeşmeye bozuk para atan kişinin bir gün Roma’ya döneceğine inanılıyor. Bu benim en sevdiğim efsane mesela :) Atılan bu bozuklukların belli aralıklarla toplanıp yardım kurumlarına verildiği söyleniyor ne kadar doğru bilmiyorum, zira Türk mantığı Roma'daki evsizlerin gece çeşmeye girip paraları topladığını söylüyor :)

Gündüz saatlerine Aşk Çeşmesi'nin önünde poz vermek tam bir marifet, o kadar kalabalık oluyor ki...

 
Aşk Çeşmesi'nde poz vermeye çabalarımızdan sonra bilin bakalım noldu?? Kaybolduk!!! Aşk Çeşmesi'nden gideceğimiz yer İspanyol Merdivenleri'ydi, aslında sonradan öğrendiğimize göre sadece 5 dakikaydı ama dönüp duruyorduk ve her sokak Aşk Çeşmesi'ne çıkıyordu :))
 

Bir şekilde yolumuzu bulduk, bulunca da bir keyif kahvesi içelim ve tiramisu yiyelim dedik. Ne de olsa tiramisunun ana vatanındaydık... Birşey söylemeyeceğim manzara budur... Mükemmel bir lezzet, gerçekten böylesi hiçbir yerde yok... Zaten 4 günde, İtalya mutfağının tüm lezzetlerini tattık, pizza ve makarnaları hiç anlatmıyım :))

 
Şimdi sıra İspanyol Merdivenleri'nde ama geçmeden önce bir bilgi veriyim. Genellikle tüm otellerde ve tourist information noktalarında Roma haritaları oluyor, onlardan birer tane edinin mutlaka. Gidip görülecek yerlerin tamamı belirtilmiş durumda haritada. Böylelikle hem gezinizi günlük olarak planlamış oluyorsunuz, hem de yol karıştırma derdinden kurtuluyorsunuz.

İspanyol Merdivenleri (Piazza di Spagna), hele de hava güzelse, insan kalabalığından görünmüyor. Burada yapabileceğiniz en iyi şey, mis gibi bir dondurma alıp, İspanyol Merdivenleri'nde oturup  tadını çıkarmak...
 
İspanyol Merdivenleri'nden çıktığında Trinita dei Monti Kilisesi  bulunuyor, buradan manzara mükemmel, bence kesinlikle yukarıya çıkmaya değer. Kiliseye çıkmışken de bir mum yakmak kaçınılmaz :)




İspanyol Merdivenleri'nde dondurmamızı yedikten sonra hemen karşısından aşağı doğru inen minik caddeye doğru yöneliyoruz, bu cadde üzerinde Louis Vuitton, Burberry gibi dünya markaları yer alıyor. Fiyatlar mı? Hiç yaklaşmayın derim, Türkiye'de 2,000 TL olan çanta orada 2,000 EUR (rakamlar temsilidir, bu mağazalardan 2,000 TL'ye çanta bulan olursa bana da haber versin) Bu cadde üzerinde mağazalara baka baka, Roma'nın tadını çıkara çıkara ilerleyin. Bu yolun sonunda iki ayrım olacak, sol taraftan Via del Corso üzerinde ilerleyin.



Via del Corso üzerinde ilerlerken, sağ tarafınızda parlamento binasının olduğu Montecitorio Meydanı'na varıyorsunuz, ben çok yorulduğum için parlamento binasının karşısında yere oturup anı yaşadım biraz :)

Bu meydandan içerilere doğru kıvrıldığınız zaman yine ufacık ve çok sevimli bir meydana geliyorsunuz, bu meydanda etraftaki cafe'lerden birinde yer bulabilirseniz oturup tadını çıkarın. Biz maalesef yer bulamadığımız için meydandaki Pantheon'u gezip Piazza Navona'ya doğru devam ettik.
 
Pantheon, Yunanca "tüm tanrıların tapınağı" anlamına geliyor, ilk olarak Antik Roma'nın tüm tanrıları için tapınak olarak inşa edilmiş bir yapı. 7.yüzyıldan beri Hristiyan kilisesi olarak kullanılmış Pantheon ve Roma'daki en eski beton kubbeli yapıymış.
 
Tepesindeki daire biçimindeki boşluktan asla ve asla yağmur içeri girmiyor. Denedik ve teyit ettik.
 
 
Tepedeki boşluktan da anlayacağınız üzere, gün geceye kavuşmakta (Aman Tanrım, yazarken bile şairane bir hava oluştu) Artık akşam yemeği için, bugünkü son durağımız Piazza Navona'ya gidiyoruz.
 
Bu arada ufak bir bilgi, çok fazla göreceksiniz; Via, Cadde; Piazza ise Meydan demek. Genellikle İngilizce konuşulmuyor, o yüzden haritanızı yanınızdan eksik etmeyin ;)
 
 
Yorgun bir halde, artık ağrıdan zonklayan ayaklarımızla Piazza Navona'ya girdik; ne diyeyim bilmiyorum. Zaten Roma için ne denir bilmiyorum, gidin ve yaşayın, anlatması ya da okuması keyifli değil aslında; ben bu yazıyı yazarken ayaklarımda aynı sızıyı hissetmeye başladım mesela. Piazza Navona kocamaaan bir meydan adı üstünde ve çevresinde yemek yiyebileceğiniz restaurantlar var. Fiyatlar çok fazla değil, turistik bir bölge olduğundan uygun fiyatlı menüler bile hazırlamışlar. Hatta biz gittiğimizde Kurban Bayramı'ydı, tüm Roma'nın haberi vardı bayram olduğundan. Viyana'yı değil de Roma'yı kuşatmışız yanlışlıkla :)
 

Tabi ki pizza deneyin, lazanya yiyin ama dikkat!! Avrupa'da tahmin edeceğiniz üzere, yaygın bir domuz eti kullanımı var. Ne yalan söyleyeyim denedim ama gerçekten keyif almadım.

Türkiye'den geldiğinizi söylediğinizde zaten size domuz eti tercih edip etmediğinizi soruyorlar, ya da biz soranlara denk geldim bilmiyorum.
 
 
Biz akşamı bu güzel menü ve manzarayla kapattıktan sonra otelimize döndük ve ayaklarımızı nereye koyacağımızı bilemeden uyuduk; ertesi sabah biraz daha uzak bir bölgeye, Colosseo (Kolezyum)'a gitmek için yollara düştük.

 
 
Bu arada Roma'da inanılmaz bir metro ağı var, bütün şehir yer altından akıyor diyebilirim. Alacağınız haritalarda metro hatları da yer alıyor, böylelikle gitmek istediğiniz yerden geçen metro hattına binebiliyor ya da nerede aktarma yapacağınızı görebiliyorsunuz. 3-4 günlük kullanımlık Roma Pass kartlarından edinin ve sınırsız ulaşımın tadını çıkarın. Biz gittiğimizde 20-25 Eur gibi bir fiyat ödemiştik, internetten gördüğüm kadarıyla şu anda da 35 Eur seviyelerinde. Roma'da ulaşım için taksiyi tercih etmemenizi tavsiye ederim, taksimetreler kilometre hesabı değil, dakika hesabı çalışıyor; bu da biraz tuzlu oluyor, Roma trafiği de görülmeye değer çünkü...
 

Geldik Colosseo'ya... Kolezyum, galdyatör savaşlarının düzenlendiği; sonrasında da dükkan, barınma yeri, Hristyian türbesi gibi çeşitli amaçlarla kullanışmış bir yapı. 2007 yılında Dünyanın Yeni Yedi Harikası'ndan biri olarak seçilmiş.  Colosseo yanında tapınaklar, bazilikalar ve kemerlerle dolu ve görülmeye değer oldukça büyük bir forum var. Minimum 2 saat ayırmanız gerekiyor buraya, spor ayakkabılarınızı giyin fazlasıyla yorulacaksınız.


Colosseo'dan çıktıktan sonra, biz bu tarihi şehrin içinde yürüyerek kaybolmayı tercih ettik. Belediye Binası'nın tepesinden gelen geçeni, akan tarfiği seyrettik; Romalı olduk kısa bir süreliğine :)
 
Şehir gerçekten inanılmaz, Roma mimarisi büyüleyici. Roma'yı ilk kez Melekler ve Şeytanlar filminde gördüm ve o filmi sanırım hiç bıkıp usanmadan en az 5 kere seyrettim.


Öyle bir yer düşünün ki; o filmi seyretmiyor adeta yaşıyorsunuz. O heykeller, kiliseler, melekler ve şeytanlar... Hava biraz da bizim gittiğimizde olduğu gibi bulutluysa, çok mistik görüntüler yakalayabiliyorsunuz.




Geldik sondan bir önceki güne; rotamız Floransa... Bu tura gitmemiz gayet iyi oldu, yaklaşık 3 saat süren otobüs yolculuğu boyunca uyuyup dinlenme fırsatı bulduk biraz. Bir gün öncesinde tüm Roma'yı yürüyerek gezdiğimiz için, ertesi gün otobüse binerken bacaklarımı tutarak kaldırmak zorunda kaldım :)

Floransa'da turun ilk götürdüğü yer işte burası, Michelangelo Tepesi, tüm Floransa ayaklarınızın altında... Bu tepeye çıkarken geçtiğiniz yolda, sağlı sollu mükemmel villalar görüyorsunuz, zengin kesimin ikamet ettiği lokasyon.

Tepede verdiğiniz molada şehrin tadını çıkarıp detaylar için aşağıya doğru kısa bir yolculuk yapıyorsunuz.



Arno Irmağı ile ikiye bölünen şehir, küçücük, dar sokakları ve şaheserleri ile görülmeye değer. Rönesans'ın başladığı yer olmasını gidip gördüğünüzde daha iyi anlıyorsunuz. İlk olarak Duomo Meydanına gidip, dev Floransa Katedrali'ni görün; biz içine giremedik ama en az 1-1,5 saat ayırmanız gerekiyor. Katedralin hemen karşısında Battistero di San Giovanni (Aziz John Vaftizhanesi) bulunuyor, sekizgen küçük bir bazilika...


Floransa, tam bir açık hava müzesi gibi, heykeller gezinize eşlik ediyor. Bu yazıya hangi fotoğrafları ekliyim bilemedim gerçekten...

Mesela burası Signoria Meydanı (Piazza della Signoria)... Meydan, adını önünde bulunduğu eski şehir yönetim merkezinden alıyor. Bu binanın girişinde, ünlü Davut heykeli bulunuyor. Tamı tamına 400 yıldır...


Biz Floransa'da, bir önceki günün vermiş olduğu, yorgunluktan dolayı, "Floransa kazan biz kepçe" diyerek gezemedik. Onun yerine halktan biri gibi, ara sokaklarında kafelerden birine girip, yemeğimizi yiyip, mis gibi şarabımızı içtik.



Bu arada tercih tamamen size bağlı tabi ki ama örneğin yemeğin yanında kola yerine şarap içebilirsiniz. Buradaki fiyat anlayışı Türkiye ile pek uyuşmuyor. Bir kutu kola ile 2'şer kadeh şarap arasında 1 ya da 2 Eur farkediyor sadece.
 
Yemeğimizi yedikten sonra Floransa sokaklarında aheste aheste gezmeye başladık, dedim ya her yerden sanat ve tarih fışkırıyor, hangi birini anlatıyım bilemiyorum; yemek sonrası tatlılarımızı alıp, Floransa Piazza della Republica meydanında bir banka oturup atlı karıncayı seyrettik :))
 




Akşam olup, otobüse doğru ilerlerken, yorgun ama çok keyifliydik. Arno Nehri kıyısından şehrin dışına doğru yürüyüp otobüsümüze binerek Floransa'ya bir daha görüşmek üzere veda ettik.




Roma'daki son günümüzde, en keyif aldığımız yerlere gitmeye ve bir Romalı gibi şehrin atdını çıkarmaya karar verdik. Uçağımız akşam olduğu için odaları boşaltıp, valizleri lobiye bıraktık. Gönlümüzce gezdik, kafelerde oturduk, kısacası Roma'nın tadını çıkardık.

Dönerken hiçbir zaman kapatmayı beceremediğim valizi patlatmamak ve Floransa'dan aldığımız 1,5 litrelik şarabı, onlarca magneti mundar etmemek için kendimize ufak bir valiz aldık, hala kullanıyorum ve her kullandığımda Roma'da yaşadığım o 4 günü hatırlıyorum.



 
Sonuç olarak Roma, tam anlamıyla büyüleyici bir yer... Gecesi gündüzü ayrı, bir film setinde yaşıyormuşsun gibi bir havası var. Çok sevdiğim yerlerde -ki bana gezmek olsun, her yerde yapıyorum bunu-  gitmediğim yerler, çekmediğim fotoğraflar bırakırım hep, bir daha gitmek için bir nedenim olsun diye. Roma'da da aynen bunu yaptım, St Angelo kilisesini görmedim mesela, Colosseo'nun gece fotoğraflarını çekmedim, eeeen büyük külahta dondurma yemedim...

 
Uzun lafın kısası Avrupa'ya adım atacak herkese şiddetle tavsiye ediyorum Roma'yı. Ben bir gün yine mutlaka orada olacağım...





 

2 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar yorumunuz için çok teşekkürler :) Roma'ya turla gitmiştik ama şimdi gitsek çook büyük bir ihtimalle bireysel gideriz.. Bireysel gitseniz bile Floransa'ya mutlaka gitmenizi tavsiye ederim, biz yorgunluktan pek karış karış gezemedik ama atmosferi büyüleyici gelmişti bana.. Hızlı trenle ulaşım var diye biliyorum 1,5-2 saat sürüyordu sanırım.. Umarım çook keyifli geçer geziniz.. Sevgiler

      Sil