Paris

Paris...
 
Aşıklar Şehri derler... Bizim için tam bir eğlence şehri oldu :) 6 kişilik keyifli bir ekiple Paris turumuz en güzel tatiller listesinde ilk sıralara yerleşti.
 
Otelimiz Saint Germain bölgesindeydi, Lüksemburg Bahçeleri'ne yakın bir mesafede. Bunun neden önemli olduğunu ilerleyen kısımlarda belirteceğim :)
 
 
Otelimize eşyalarımızı bıraktıktan sonra, Paris'le kısa bir tanışma turu için sokaklara döküldük hemen ama çok uzağa gitmedik. Sabahtan beri yolda olduğumuz için karnımızdan gelen gurultular, otele 5-10 dk mesafedeki Cafe de Flore'ye gelince bizi durdurdu.  Paris'e gelmişiz ayıptır söylemesi bir peynir tabağı yanında şarabımızı yudumlamayalım mı :) Menüyü açınca şarabımızı seçmek hiç zor olmadı, zira şarabı üzüme göre değil fiyatına göre seçtik. 15 Eur ile 300 Eur arasında değişen fiyatlar arasından 15 Eur'luk şarabı seçtik. En nihayetinde Fransız şarabı :)
 
 
Şarabımızı içtikten keyfini de sürdükten sonra, Siene Nehri boyunca yürümeye başladık. İlk durağımız Notre Dame Katedrali (Cathédrale Notre-Dame de Paris)
 
Notre Dame Katedrali 12. yüzyılda tasarlanmış ancak 14. yüzyılda tamamlanmış, Roma Katolik kiliselerinden... İçerisi biraz, nasıl desem, mistik bir havası var. Geçmişe çekiliyor gibi oluyor insan...
 
 
 

Notre Dame Katedrali'ne çok yakın bir konumda Hotel de Ville bulunuyor. Louvre Müzesi'ne doğru ilerlerken, 1972 yılında giyotinin yerleştirildiği ve birçok idam olayının gerçekleştirildiği Place de Greve Paris’te durup, görüntünün tadını çıkarın.




En keyifli anımız, kesinlikle ve kesinlikle Louvre Müzesi'nde yaptığımız koreografik akşam çekimiydi. Yanımda tripod olduğu için kurgumuzu rahat rahat yapıp pozumuzu verebildik :) Biraz eğlendik mi ne :)))
 
 
Louvre Müzesi'ne bu çekimlerden iki gün sonra gelip Mona Lisa'yı görüp çıktık. Louvre Müzesi Mona Lisa'dan ibaret değil sadece, Orta Çağ’dan 19. yüzyıla kadar eserler var müzede... Mona Lisa'yı keşke hayallerimde yaşasaydım diye belirtmeden geçemeyeceğim, şahsen Mona Lisa'yı hayallerimde çok büyütmüşüm, aksine 2 metre uzaktan görebildiğim normal boyutta bir tabloydu.
 
Bizim için Louvre Müzesi bu fotoğraflarda yaşayacak kesinlikle... Seda ve Ali Mert'e de bu fotoğraflar için teşekkür ediyoruz :))
 
 
 
 
Bir de Louvre Müzesi girişinde ve "Da Vinci Code" filmi ve kitabında kutsal kasenin olduğu cam piramit var... Bence mükemmel bir görüntü, hele bir de gece saatlerinde, işte aynen böyle oluyor...
 

 
Az önce Lüksemburg Bahçeleri'ni (Jardin du Luxembourg) birazdan anlatacağım demiştim. Otelimiz buraya çok yakın olduğu ve görülmesi gereken yerler listesinde olduğu için, sabah kalkıp haydi gidip görelim dedik. Yolda giderken de misss gibi kruvasan satan mini mini bir fırın bulduk.
 
 
Lüksemburg Bahçeleri'ne girdiğimizde, sportif Paris halkının sabah koşusu için Lüksemburg Bahçeleri'ne gittiğini gördük. Park, adını Fransız Devrimi'nde hapishane olarak kullanılan Lüksemburg Sarayı'ndan (Palais du Luxembourg) alıyor. Parkın ortasında Grand Bassin diye bilinen bir küçük göl var, sonbahar sonlarında gittiğimiz için parkı renklendiren ağaçlar kırmızılı sarılı yapraklarını dökmeye başlamışlardı.
 
Paris'te sükunet istiyorsanız, gidip tadını çıkarın. Paris halkının sabah sporu için kullandığı güzel parkı biz Türkler hemen kahvaltı alanına çevirdik. Parkın içinde tam da Fransız havasında demir sandalye ve masalar bulunuyor. İlk gün kruvasanla başlayan kahvaltımız ikinci gün yerini bu tatlı arkadaşlara bıraktı :)
 
 
 
Paris klasikleriyle devam edelim... Eiffel'i tabii ki de gidip görün, hatta biz hala konuştuğumuz bir aksiyon yapıp, Eiffel'e yürüyerek çıktık. Tavsiye eder miyim? Emin değilim :) Ama aşağıya inip Eiffel'e baktığınızda kendinize inanamıyorsunuz... Yürüyerek çıktığınızda 2.kata kadar çıkış var yürüyerek, 3.kata çıkmak için en baştan asansörle çıkmanız gerekiyor. Asansörle çıkış tarafında ciddi bir sıra oluyor, o yüzden sabah erkenden gidin.
 
 

Bir de gece maceramız vardı Eiffel'de; biz kalabalık olduğumuz için bir sıkıntı olmadı ama gece Eiffel etrafında zenci ve muhtemelen kafaları güzel arkadaşlar oluyor. Yalnızsanız denemeyin...
 
Biz erkeklerimizi şarap almaya ara sokaklara bir yerlere gönderip, sonra şarabımızla Eiffel'in ışıklandırmasını seyrettik. Ve yine çeşitli kurgularla güldük, eğlendik :)
 
O akşam aldığımız tirbüşonu havaalanında x-ray'den geçerken polise kaptırdım maalesef ama macaronları kurtardım :)
 

Gelelim tüm hatunların beklediği yere... The Avenue des Champs-Élysées... Paris başta olmak üzere Dünyanın en çok bilinen caddelerinden biri, alışveriş tutkunu olanların bir mağazadan çıkıp, diğerine girmesi arasında sadece saniyelerin geçtiği cadde... Yurtdışında alışveriş konusundaki düşüncem şudur. İnsan ister istemez etiketlere baktığında, hemen Eur kuruyla TL'ye dönüp bir karşılaştırma yapıyor. Sadece burası için değil, genel olarak bugüne kadar gezdiğim yerlerde, öyle aman süper ötesi ucuz hemen alıyım dediğim hiç bir şey olmadı. Bilgi olması açısından birkaç mağazaya girip fiyat araştırması yaptım, çoğu aynı hatta kurdan dolayı daha pahalı bile olan mağazalar var. Mutlaka uğrayın diyeceğim tek yer Agatha.. Türkiye'ye göre fiyatları oldukça uygun. Son gün uçağı kaçırma pahasına Agatha'dan alışverişimizi yaptık :)


19. yüzyılda kurulan ve görkemli bir kubbesi olan Galeries Lafayette'e gidebilir ve böyle şahane bir fotoğraf çektirip çıkabilirsiniz. Burası Paris'in en ünlü alışveriş merkezi. Bu fotoğrafı çeken çekik gözlüye buradan da teşekkür etmiş olalım :))

 
Champs Elysee'de (Şanzelize), yemek yiyebileceğiniz, oturup bir kahve içebileceğiniz çok tatlı Paris kafeleri var. Boydan boya bu caddede yürüyün, mağazaların vitrinlerinde kendinizi kaybedin. Caddenin sonunda Zafer Takı (Arc de Triomphe) bulunuyor. Belli bir ücretle Zafer Takı’nın tepesine çıkabilir ve buradan batı Paris manzarasını izleyebilirsiniz. Champs Elysee'nin doğu çıkışında ise dönemin kralı başta olmak üzere 1100'ü aşkın insanın giyotin ile idam edildiği Concorde Meydanı var.
 


Biz 1 günümüzü Disneyland'a ayırdığımız için Versay Sarayı ve Sacre Coeur Kilisesi'ni de gezip Paris içindeki turumuzun geri kalan kısmını keyfini çıkararak devam ettik. Bu yapıların ikisine de metro ile ulaşıyorsun ama zaten çok çok düzenli bir metro hattı var. Yine otellerden ya da tourism information noktalarından temin edeceğiniz haritalar sayesinde rahat rahat gezebilirsiniz.
 
Versay Sarayı (Chateau de Versailles), şu anda Fransa Tarih Müzesi. İçeriden ihtişam fışkırıyor, eskiden Versay oldukça küçük bir köymüş, fakat şu anda Paris'in en zengin muhitlerinden biri. Versay Sarayı'na doğru ilerlerken evlerden farkediyorsunuz zaten. Sokaklar oldukça nezih.
 
Versay Sarayı tarihi olaylara sahne olmuş bir yer, I. Dünya Savaşı’nın bitişini gösteren barış anlaşması burada imzalanmış.
 
 
 
Versay Sarayı'nın mükemmel bir bahçesi var; içerideki heykelleri, fresklerin güzelliğini, pırıl pırıl parlayan avizeleri gördükten sonra bahçeye mutlaka çıkın, labirent şeklinde biçilmiş yeşilliklerin arasında renkli çiçeklerle birlikte görsel bir şölen yapabilirsiniz kendiniz için :)






Gelelim Sacre Coeur Kilisesi'ne (Basilique du Sacré-Cœur de Montmartre)... Montmartre Tepesi’nde (metroyla ulaşmanız mümkün) bulunan bir Roma Katolik kilisesi...

Kiliseye ulaşmak için bir sürü merdiven çıkıyorsunuz, zira bu tepe deniz seviyesinden 129 mt yukarıda... Sacra Coeur'un tepesine sonradan eklenen (yapının tamamı 1914 yılında tamamlanmış) saat kulesi ile birlikte Eiffel Kulesi'nden bile daha uzun olduğu söyleniyor.


Buraya kadar gelmişken, kiliseye çok yakın bir mesafede olan Ressamlar Tepesi'ne uğrayabilir, burada bir kahve molası verebilirsiniz. Ressamlar Tepesi, sanatçıların turistlerin resimlerini yapıp sattıkları bir yer, bunun dışında bir özelliği yok.

 
Veee... İşte beklenen an... Disneyland... Disneyland'ı anlatmama gerek yok zaten... Sadece şunu söyleyebilirim, bütün bir gün çocukluğumuza geri dönüp, çılgınca eğlendik. Disneyland Paris’te iki park var: Disneyland Park ve Walt Disney Studios Park.


Biz gittiğimizde Christmas için hazırlıklar başlamıştı, her yer ışıl ışıl, ağaçlar süsleniyordu... Yeni yıl karşılamalarını çok severim, ama Disneyland'da karşılamalı insan yeni yılı (evet evet bu bir mesaj;) umarım duyulur)
 
Minik minik anahtarlıklar aldım, dayanamadım bir tane kazak aldım; insan o kadar Mickey'i bir arada görünce ister istemez hakim olamıyor kendine :) Sonra hala kullanmaya kıyamadığım Mickey Mouse desenli mutfak örtüsü ile tepesi Mickey Mouse'lu olan bir çırpıcı aldım. Nedenini hala bilmiyorum :) Çok hoşuma gitti :))


Disneyland'da sanırım tüm ride'lara bindik, şansımıza çok kalabalık da değildi. Kalabalık olduğu durumlarda 1 saati aşkın sırada bekleme ihtimali var maalesef.

Ne yediğimizi hatırlamıyorum Disneyland'da ama içeride çok şık restaurantlar da var; tabii ki ciddi bir tutarı bırakacağınızı göz ardı etmeyin. Mc Donalds'tan atıştırmalık menü yapabilirsiniz ;)

Disneyland'ın açık olduğu saatleri gideceğiniz tarihe göre bu linkten (http://www.disneylandparis.com/en/calendars/park-hours) öğrenebilirsiniz.



Disneyland'da Christmas öncesi, tüm çizgi karakterlerin, arabaları içinde geçişlerini seyrettik; utanmasam gitmeyelim diye ayağımı yere vurarak ağlayabilirdim :) Ama her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi Disneyland'ın da sonuna gellmiş ve çok yorulmuştuk. Yarı açık yarı kapalı gözlerle trenimize binip, şehir merkezine geri döndük. Ve hatıralarda kalan işte bu mutluluk oldu....



Peki gezdik, tozduk da ne yedik ne içtik kısaca bahsedeyim. Kahvaltıyı söylememe gerek yok, bizim kadar kapsamlı kahvaltı yapan başka bir millet yok çünkü Dünya üstünde.. Kruvasan ve yanında bir bardak kahve ile kahvaltı tamam.

Öğlen ya da akşam yemekleri için bir kaç tavsiyem var. Paris'te mutlaka soğan çorbası (soupe a l’oignon) için. Adıyla tadı birbirinden tamamen bağımsız, bir soğan kıralım da suyu katıp çorba yapalım mantığının tamamen dışında tabii ki.. Karamelize edilmiş bir lezzet... Çorbanın akabinde şarap soslu fransız usulü et sote (boeuf bourguignon) ya da ördek (coq au vin) deneyebilirsiniz.

Bir daha Paris'e gidersem her gün yemek yiyeceğim başka bir yer Leon (http://www.leon-de-bruxelles.fr/) Fransız usulü midye zinciri; farklı bir sunum ve farklı bir tat... Midye seviyorsanız koşun derim...

Memleketine gelmişsiniz yemek sonrası bir Crème brûlée'yi silip süpürün, yolda yürürken atıştırmalık olsun diye renk renk macaronlar alın... Yediğiniz içtiğiniz size kalsın, gezip görün kısacası tadını çıkarın :)
 

1 yorum:

  1. Melis hanıma teşekkürler Paris'e gitmiş kadar olduk umarım yazının içinde atılan mesaj yerini bulmuştur

    YanıtlaSil