Assos (Behramkale)

Uzun bir aradan sonra, yazılmayı bekleyen koskoca bir Barcelona yazısı dururken minik bir kaçamak yaptığımız Assos turunu yazmaya karar verdim :)

Çook küçükken gitmişim Assos'a ama tek bir noktasını hatırlamadığımdan hep gidilecekler listesindeydi Assos. 

Öncelikli hedefim gün batımında Athena Tapınağı'na gitmiş olmaktı, sabahtan da yola çıktığımız için çok da uzun olmayan bir yolumuz ve çokça vaktimiz vardı. Birkaç yıl önce Bozcaada'ya tatile gitmiştik, dönüşte Çanakkale'ye misafir yolcumuz vardı, o yüzden Truva'ya uğrayamamıştık, pek bir içimde kalmıştı :) 

Kalmasaymış da olurmuş diye düşünmeden edemiyorum zira Brad Pitt'in Troy (Truva) filminde kullanılan at Çanakkale sahilinde duruyor ve gerçeğine de oldukça yakın (Truva'daki atın da gerçeği olduğunu çok düşünmüyorum ya da yapılan restorasyonlarla iyi bir marangozun elinden çıkmış izlenimi verdi bana ne yazık ki) ama yine de bir anımız olmasın mı diyerek hemen o anı ölümsüzleştiriverdik :)




Truva'ya giriş 25 TL, içeride bir de kazısı yer yer devam eden bir antik kent bulunuyor. Biz yine kişibaşı 50 TL verdik ve müze kart aldık, malum ben azıcık meraklıyım kahverengi tabelayı gördüm mü gizliden bir google amcaya soruyorum hemen; dolayısıyla biz müze karta verdiğimiz ücreti fazlasıyla çıkarıyoruz :) 





Truva'dan çıktıktan sonra, sakin sakin Assos'a doğru ilerlemeye başladık. Saat 15:00 gibi Assos'daydık, Athena Tapınağı'na çıkmak için hala vaktimiz vardı. Önce Kadırga Koyu'ndaki otelimize gittik çantaları bıraktık. Bu noktada bir soluklanıp otelden bahsediyim size, Kadırga Koyu'nda önünde sahili olan butik ama büyük bir butik otel. Barbarossa Otel. Oda+kahvaltı sistemi var, akşamları dilerseniz alakart olarak yemek servisleri de var. Sezonda fiyatlarının yüksek olduğunu gördüm, bizim gittiğimiz tarihte fiyat makuldü ama herkesin bütçesine göre kalınacak yerler de var hem Kadırga Koyu'nda hem de Assos Antik Liman'da...

Çantaları bırakıp, minik bir dinlenme molası verdikten sonra Antik Liman'a doğru yola koyulduk. Öncelikle Behramkale'ye doğru çıkalım dedik, hava çok rüzgarlı ve bulutluydu, o yüzden güneşin batışını beklememiz gerekmedi. Athena Tapınağı'na doğru çıkarken, sağlı sollu teyzeler amcalar rüzgar çanları, hediyelik eşyalar ve kekik, nane vs satıyorlar. 



Bu arada yerler fotoğrafta gördüğünüz gibi taş ve ciddi bir eğim olduğu için tabanı kaymayan bir ayakkabı giymenizi tavsiye ederim ;)

Rüzgar çanlarının sesleri eşliğinde ve biraz da nefes nefese Athena Tapınağı'nın girişine vardık. Giriş 10 TL ve bakınız müze kartımızın 35 TL'si çıktı bile ;)

Athena Tapınağı'nda çok çok güzel bir manzara var ama sanırım bizim gidiş zamanımızla ilgili bir sıkıntı vardı çünkü o kadar rüzgarlıydı ki gopro ile çekim yapmaya çalışırken gopro bildiğiniz savruluyordu. Hadi o hafif onu geçtim ama boynumda asılı olan canonla birlikte bir ara ben de havalanacağımı düşünmeye başladım :)




DSLR makinede biraz daha arşivlik görüntüler olduğundan buraya gopro ile çektiğimiz anları ekliyorum mesela şu aşağıda göreceğiniz fotoğrafta yaklaşık 15 dk rüzgarın açısını bulmaya çalışarak geçti ama rüzgar her yönden ve eş zamanlı estiğinden en iyi görüntü (hatta belki biraz artistik) bu oldu ;)



Bkz. Rüzgardan yüzü dağılmış insancıklar :))

Rüzgarla iyice yoğrulup, sersemledikten sonra aşağıya doğru inmeye başladık. Tek ihtiyacım olan şey kahveydi, yolda gelirken şurada mı dursak burada mı diye diye hiç bir yerde durmadan gelmiştik ve o saate kadar kahvesizdim. Umut zaten tapınağa doğru giderken gözüne bir yer kestirmişti, oraya oturduk. Kahve öncesinde biraz da içimiz ısınsın diye birer çay içtik.

Oturduğumuz yerin sahibi (ya da işletmesini almış olan kişi) ilk yazını geçirecekmiş Assos'ta. Bir cesaretle İstanbul'daki hayatını bırakıp yerleşmiş Assos'a. Ben servis yapıyorum, eşim mutfakta dedi... Yani belki Assos için değil ama başka bir yer için özendim bir anda, İstanbul'da yaşayan nüfusun belki %90'ının hayalini yaşayan biri karşımda duruyordu. Kahvemizi içip, bol kazanç ve iyi bir sezon diledikten sonra karnımızdan gelen gurultularla birlikte limana doğru indik. 

Kıyıda 3-5 restaurant, Cunda'nın cep versiyonu gibi :) Hemen birkaç öneri okuyarak, denizin hemen üstünde ufak bir iskeleye yerleştirilmiş masaları olan 'Assos Yıldız Balık Restaurant'a oturduk. Yazılanlara göre ahtapot ızgarası iyiydi ve denenmeliydi. 'Denizden babam çıksa yerim' diyen insanlardan biri olarak masaya oturduk. Hem keyifle karnımızı doyurduk, hem yorgunluk attık. 

Rüzgar belki azıcık etkisini yitirir diye umarken, sağolsun hiç azalmadığı gibi güneşin batmasıyla hava da soğumaya başladı. Ben de bir enerji patlaması, yemekten sonra tur atalım diyorum Umut'a ama tur atılacak bir yer de yok :)) Tıpış tıpış otele geri döndük. 

Ertesi sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra akşam yaşadığım o enerji patlamasını atabilmek için hadi deniz kenarına gidelim dedim, hayalim ayaklarımı denize sokmak :) Fotoğrafı aşağıya iliştiriyorum. 




Hayaller denize girmek, hayatlar rüzgardan uçmak... :))

Özetlemek gerekirse, evet, gidilecekler listemden bir yere daha tik attığım için mutluyum ama sanırım zamanlamamız yanlış oldu bizim... Bir de yazın Kadırga Koyu'nda denize girmeye gitmek lazım sanki :)) Yolu düşen, düşecek, düşürmeyi planlayanlar varsa eğer, bir haftasonu gayet yeterli bir süre Assos'un tadını almanız için... Keyifli geziler :))


1 yorum:

  1. HAYATINIZIN TADINI ÇIKARIN ÖMÜR DEDİĞİN SU GİBİ GEÇİYOR GEZİN ÇOCUKLAR GEZEBİLDİĞİNİZ KADAR SEVGİLER

    YanıtlaSil