20 Temmuz 2013 Cumartesi

Kaş

Bu yazıyı Kaş'a gittiğimde mi yazsam diye düşünüyorum kaç gündür daha iyi hissederim diye ama Kaş'ı hissetmek için orada olmama gerek yok. Şu anda bile daha gitmeme nerdeyse 3 ay varken, sanki yarın orada olacakmışım gibi geliyor bana :))

Kaş anlatılmaz yaşanır aslında benim için ama elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım blog takipçileri için... Benim için Kaş aslında çok net hatırlamadığım 1990 yılında başlamış ama asıl tanışmam bundan 2 yıl önce oldu. Bu tatilde nereye gidelim diye düşünürken ve Bodrum, Çeşme arasında mekik dokurken, rotamızı Kaş'a çevirdik...

O tatilimiz aslında sadece Kaş'tan ibaret değildi; Kaş'tan sonra Fethiye'ye gidecek, orada ben ve maceracı ruhum ve yine maceracı ruhu olan Ersin yamaç paraşütü yapıp oradan da Bodrum'da dinlenecektik... (Kısa bir not: Ersin artık maceracı ruhunu dizginlemek zorunda, zira Berna'm ve Ersin'in tostik bir bebişleri var artık)

Gelelim Kaş'a... Bizim için tabii ki uzun bir yolculuk oldu ama Umut'la birlikte (kendisi benim eşim olur) yorucu olmasına rağmen o kadar keyifli bir yolculuk geçirdik ki :)) Herkesin aman o yoldan gitmeyin dediği uzuuun Elmalı yolundan gittik, pişman olduk mu. Hayır... Arabayı Elmalı yolu boyunca Umut kullandı, biraz yorucu ama görsel açıdan evet tatile gidiyorum diyebileceğiniz bir yol, dağ yolu, döne döne çıkıp aynı şekilde iniyorsunuz... Özetle bu yolu tavsiye eder miyim? Kesinlikle evet... Bir başka seçenek doğrudan Antalya'ya inip Kemer, Finike, Demre yolu üzerinden sahil boyunca Kaş'a gitmek... Ama bu manzaraları kaçırırsınız benden söylemesi... 


Bu zorlu yolun sonu sizi Finike'ye çıkarıyor, Finike'de sürücü koltuğuna ben geçtim ve belki de hayatımın en keyifli sürüşüydü diyebilirim... Finike'den sonra sizi Demre'ye kadar oldukça virajlı bir dağ yolu bekliyor, yan tarafınızda da Akdeniz turkuazı size eşlik ediyor. Aklımda kalan bir an var o yolda, bu sene giderken fotoğrafını çekmek için "durdurunn arabayıı" diyebilirim, bir sonraki Kaş anılarında paylaşabilirim belki...
  
Sabaha karşı saat 03:00 gibi yola çıktık İstanbul'dan, Kaş'a vardığımızda öğleden sonra 15:00 olmuştu. Yani 12 hatta 13 saate varan bir yolculuk bekliyor sizi, mümkünse 2 şöför 10 numara 5 yıldız olur. O saatte Kaş tahmini 45 derece falandı, asfalt erimişti, lastiklerin gıcırtısı arabanın içinde gibiydi... En nihayetinde Akdeniz Bölgesi, adamı bile eritir, asfalt erimiş çok mu (yine bir dipnot: sıcaklarda çekilmez bir insanımdır, derece 30'u gösterince şeytana dönüşürüm, sadece tatilde severim sıcağı:))

Kaş lüks bir yer değil, lüksü seviyorsanız ve ille de Kaş'a gideceğim diyorsanız Çukurbağ Yarımadası'nı tercih edin, ama şunu da söyleyeyim siz her ne kadar lüksü de tercih etseniz Kaş lüksü sevmez, topuklu ayakkabı, mini etek sevmez. Kaş parmak arası terlik, şort tişört sever :) 

Kaş'ta kalacağımız yeri tavsiye üzerine bulduk, Ferah Hotel... Temiz bir yatak, duş, ve herşeyden önemlisi, daha doğrusu bizim için en önemlisi sıkı bir dost bulduk Ferah'ta... 

İlk günün yorgunluğuyla Küçük Çakıl'da denize attık kendimizi hemen, birşeyler atıştırıp yuvamıza döndük :)) (dipnotlar silsilesi: Ferah Hotel benim Kaş'taki evim o kadar çok seviyorum, o yüzden yuvamıza döndük en doğru tabir bu cümle içinde)
  
Şimdiii gelelim Kaş'ta nereden denize girebiliriz sorusuna... Cevabım: heryerden :)) Sadece nasıl birşey istediğinize karar verin, Küçük Çakıl'da iki tane beach(!) var ama bu beach'ler Çeşme Ayayorgi değil. Daha önce de söylediğim gibi Kaş lüksü sevmez... Küçük Çakıl'ın suyu pırıl pırıl ve oldukça berrak, soğuk bir kaynakla birleşiyor deniz bu yüzden devamlı olmasa da arada belli bölgelerden soğuk su akıntısı ürpertiyor biraz sizi... Bu soğuk su kaynağının asıl yeri ise Büyük Çakıl... Büyük Çakıl'da sanki denize değil de bildiğiniz buzzz gibi (bence öyle ama bir Bozcaada değil) bir suya giriyorsunuz... Aman efendim ben buz gibi su severim diyorsanız haydi Büyük Çakıl'a o zaman :)) Ada Beach'e gidin ve Fatih'i bulun... Sizi evinizde gibi hissettirecek :))

Denize gireceğiniz yerlere bir başka seçenek de limandan kalkan teknelerle gidebileceğiniz Limanağzı... Burada da yine şezlonglar, minderlerle sizi beach'ler bekliyor... Bu arada tesislerde şezlong ve şemsiyeye ücret ödemiyorsunuz. Limanağzı'na ilk defa geçen sene gittik, tesis anlamında Küçük Çakıl ya da Akçagerme daha çok tercihim olsa da denizaltı güzellikleri anlamında Limanağzı'nı kesinlikle tercih ederim. Zaten Kaş'a giderken şnorkellerinizi yanınıza almayı sakın unutmayın, çünkü gittiğiniz her yerde, her koyda ayrı bir güzellik ve şanslıysanız caretta carettalar sizi bekliyor :)) korkmanıza hiç ama hiç gerek yok ben onlardan biriyle birlikte yüzdüm, saatlerce hareketlerini izledim hatta o kadar çok izlemişim ki parmaklarımdaki deriler sudan nerdeyse görünmez bir hal almıştı... Hareketleri çok yavaş ve siz gerçekten ters bir hareket yapmadıkça (ki bunları yapanları insan yerine koymuyorum çok net) size gerçekten hiç bir zararları yok, gülümsüyor bile olabilirler hatta :))

Deniz için diğer seçenekler Akçagerme (burada turizm otelcilik okulunun tesisleri var, haftasonları çok kalabalık olduğunu söyleyebilirim ama yemekleri çok iyi) ve tabiki Kaputaş...



Aaa işte bu da ben :)) Kaputaş'a inmeden hemen önce çekildi, zaten çıkışta ne benim fotoğraf çekilmeye, ne de Umut'un fotoğraf çekmeye hali kalmamıştı. Biz ham şehirliler bu merdivenleri çıkarken can vermek üzereydik ama ne zaman Kaş'a gitsek Kaputaş'ta denize girmeden dönmüyoruz o da ayrı :)) Denizin rengi mi? Evet gerçekten böyle... Mükemmel...





Çukurbağ Yarımadasında'da denize girilebilecek bir sürü koy var, doğru düzgün tesis olmayan... Şnorkellerinizi havlunuzu alın ve bütün Kaş'ı Çakıllardan yarımadaya kadar yüzün... Hatta yüzmekle kalmayın discovery dalış yapın, ben yaptım... Kaş'ın derinlikleri bana sorarsanız tam bir cennet, yaşam o kadar fazla ki... İşte bu da dalış sonrası mutlu ben :)))





Daldık, çıktık, yüzdük, yorulduk akşam oldu... Hadi biraz Kaş sokaklarında gezip, karnımızı doyuralım. Ben rakımı içerim yanına da mezemi koyarım diyorsanız Tzatziki Meyhane biçilmiş kaftan, klasik mezelerinizi söyleyin ama balık kokoreç ve sütte dil balığı yemeden sakın kalkmayın. Mavi kareli masa örtüleri, nazar boncukları ile size Akdeniz sıcaklığında Yunan tadı sunan çok sevimli bir meyhane...



Farklı bir lezzet arayalım diyorsanız size tavsiyem Sumanu... Ev yapımı makarnalara Likya şarabı eşlik ediyor. Sahibi Figen Hanım Kaş'a aşık olup yerleşenlerden :) Bunlar benim favori mekanlarım ama ben bütçemi zorlarım derseniz Bahçe Balık ve Deniz Restaurant'ı da tercih edebilirsiniz. 




Şimdi sizi Kaş'ın en güzel barlarından birine götürüyorum, Hide Away... Gerçekten de biraz gizli, ilk başta bulması biraz zor ama sonrasında gözünüz kapalı bulabilirsiniz... Değişik kokteyller var, klasikleri bir kenara bırakıp değişik tatlar deneyin derim ben. Ortam çok keyifli, rahat yumuşacık minderli koltuklar, loş bir ışık, keyifli müzikler...

Bu arada Kaş'ta, benim aslında sonradan farkettiğim bir gece hayatı var; ara sokaklarda istediğiniz tarzda müziği dinleyebileceğiniz, kop kop yapabileceğiniz ya da keyifle caz dinleyebileceğiniz barlar var. Mutlaka gidin ve Kaş'ın gecesini de yaşayın. 



Kaş'ta bu barlardan ziyade tavsiye edebileceğim mekan "Mavi" (bütün günü denizde geçirip fazlasıyla yorulduğum için belli bir saate kadar gece hayatına dahil olabiliyorum, o nedenle tercihim burası) Mavi sizi renkli tahta sandalyeleri ile karşılıyor, Kaş'ın tam merkezinde böylelikle gelen geçene bakarak da, Kaş ahalisinin içinde çok keyifli vakit geçirebilirsiniz. Bakınız "Mavi" :)


  
Bana sorarsanız gecesi, gündüzü ayrı Kaş'ın; dediğim gibi lüks sevmez o yüzden kendinizi evinizde hissedebilir ve bundan sonra başka bir yere gitmek istemeyebilirsiniz :) 

Bu arada sezon erken açılır, geç kapanır. Haziran'da (2.haftasonu sanırım) sezon açılışı Meis Adası'ndan Kaş'a yapılan yüzme yarışıyla açılır, 29 Ekim'de kapanış yapılır. Ne zaman giderseniz gidin tadına doyum olmaz Kaş'ın...

Hadi artık yaz gelsin :) Melis bu sene Kaş'ta yamaç paraşütü yapacak :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder