25 Ekim 2017 Çarşamba

İzlanda /2.Gün/ Fjaðrárgljúfur, Skaftafell, Jokulsarlon, bir de araya kaynayan Seljalandsfoss

Son blog yazısından sonra çekimler, sağlık sorunları vs derken sonunda bilgisayar başına oturma şansı yakalamışken İzlanda'da geçirdiğimiz 2.günü yazıyım istedim. 

2.gün sabahında İzlanda'da uyanmış olmanın verdiği şaşkınlık ve mutlulukla, sağlam bir kahvaltı sonrası yola çıktık. Yolumuz uzun, amacımız İzlanda'nın güneydoğusundaki Höfn kasabasına gitmek, oraya gidene kadar da Güneydoğu programını tamamlamak.



Gitmeden önce, arkadaşlarla konuştuğumuzda, "yolda giderken aklınızı çelecek çok şey olacak durup vakit kaybetmeyin, dönüşte gidersiniz" dediler. Onlar dedi demesine biz de öyle yapmaya çok kararlıydık ta ki uzaktan Seljalandsfoss'u görene kadar... Girsek mi girmesek mi derken kendimizi arabayı parketmiş şelalaye doğru yürürken bulduk. Ön kısmında aşağıdaki pozları çektikten sonra şelalenin arkasına doğru yürümeye başladık. 

Seljalandsfoss
Seljalandsfoss

Okuduğum tüm yazılarda "yalnız sağlam ıslanıyorsunuz" yazmışlardı :) Şelalenin arkasına geçerken sağından, solundan, önünden, arkasından fotoğraf çekiyim derken bir baktım Umut yok, arkaya geçen yolu yarılamış ben elimde makinelerle çamurlu yoldan kaymadan düşmeden nasıl geçeceğimi düşünürken sağolsun bir Alman abla gelip beni tutup çekiverdi aşağıya. Kendisine teşekkürü bir borç bilirim zira Umut geri dönüp beni hayatta almazdı o kaldığım yerden...






Şelalenin arkasına geçtiğimizde zaten yarı yarıya ıslanmıştık... Islan ıslanabildiğin kadar, makineleri koru, anın tadını çıkar nasolsa valiz arabada diye şelalenin arkasında da baya bi takıldık...



 

Bu da ben... Ve bu fotoğrafı paylaştığım yazıyı da aynı şekilde aşağıya da kopyalıyorum...

Bu fotoğrafa her baktığımda biliyorum ki, saçımdan süzülen her damlayı, ıslakken yediğim o rüzgarı, waterproof özelliğine güvensem de makinenin üstüne her damla düştüğünde yaşadığım o endişeyi ama en önemlisi şu sonsuz mutluluğumu tam da o anda yaşıyor gibi hissedeceğim. 

Her kelimesi, noktası virgülüne imzamı atıyorum tekrar :)


Arabaya gidip üstümüzü değiştirirken, 3 saate yakın oyalandığımızı gördük. O an günlerin yerini mi değiştirsek acaba diyip sonrasında programdan çıkmamaya karar verdik. Her tülü Höfn'e gitmemiz gerekiyordu, akşam kalacağımız otel ordaydı çünkü. O yüzden bir daha durmamaya karar verip -ki yolda bir kaç kere aaa şuraya baaak dememe rağmen tebriks Umut durmadı- aslında planladığımız ilk durağa doğru ilerlemeye başladık. 

Fjaðrárgljúfur


İzlanda'nın güneyinde yer alan bu kanyon (adını okuyabilen parmak kaldırsın), 100 metre derinliğinde bildiğim kadarıyla, dolayısıyla fotoğraf çekmek için ışık malum önemli. Gitmeden önce Tansu bize öğle saatinde orada olun en geç dedi ama artık şansımız mı şanssızlığımız mı hala adını koyamadığım kapalı hava durumu bizi biraz da olsa o saat sıkıntısından kurtardı. 


Bugün bizim için son sıcak nokta burasıydı. Bundan sonrası üşüme günü olarak devam edecekti,  buzulları görmeye gidiyorduk çünkü...

Skaftafell Ulusal Parkı

Burası İzlanda'nın buzullarının yer aldığı bölge (yukarıdaki haritadan bakabilirsiniz, yeşil olan alan) Geride bıraktığımız mevsimin yaz olmasından kaynaklı öyle deli gibi bir soğuk ve buzul görüntüsü yoktu ama yine de en yakın noktada olduğunu bilmek ve görmek biraz garip geliyor insana...


Alan çok çok büyük, vakit dar, yolumuz yokuş, karnımız aç. O yüzden tabii ki önce birşeyler yedik ki saat zaten 4'e geliyordu ve biz bu kadar km yi, ıslanmayı, yürümeyi sabah kahvaltısının üzerine otelde yaptığımız minik sandviçlerle atlatmıştık, o yüzden yemek hakkımızdı tabii ki :))


Bu arada genelde menüyü de görelim hatırlayalım, yazalım diye yemeklerin de fotoğrafını çekiyoruz ama bu sefer o kadar acıkmışız ki Skaftafell girişinde midemize şenlik ettiren o güzelim yemekleri çekmemişiz :)

Svartifoss
Neyse kan şekerini yükseltince başladık yürümeye yine bölge çok büyük olduğu için tek bir şelaleyi görecektik ama zaten o şelaleyi görene kadar karşılaşacağımız 1-2 şelale olacaktı. Zaten o kadar büyük bölgeyi gezmek için aşağıdaki kamping alanında kalıp günlük yürüyüşlerle bitirmek en güzeli... Kış döneminde bu bölgede buz mağaraları gezileri de oluyor ancak belli dönemlerde girilmesi tehlikeli (bkz.bizim gittiğimiz dönem)

Ve 1.6 km'lik yokuşlu inişli, kayalar arasından geçmeli yolu, yağmur eşliğinde  tamamladıktan sonra ulaştık Svartifoss'a...






Bol bol fotoğraf çektik, bunca güzelliğin hala varolabildiğine inanamayarak kaç dakika seyrettim o akan suyu bilmiyorum... Yol uzun olmasa daha çok da kalırdık ama o ara yağmur da izin verince keyifli keyifli seyrettik Svartifoss'u. 







Artık buzulları görmek için yola çıkmamız gerekiyordu. Bugünün son durağı Jokulsarlon, yani şu aşağıda gördüğünüz yer... Ama biz bu buzdağlarını ertesi sabaha bıraktık ama Höfn'e geçerken başka bir noktada durup seyrettik. 


Biz bu görüntüye dalınca, bir de Höfn'e bir türlü ulaşamayınca artık yorulmaya başladığımız hissettik. Ki buzullarla otel arası sadece 80 km'ydi ama hız sınırına uyalım, sis bastırdı yavaşlayalım, yağmur hızlandı sakin gidelim derken bizim otele gidişimiz 1 saati geçti. 

Hayalimiz sıcak bir duşa girelim yatalım uyuyalımken, bir anda enerji patlaması yaşayıp birer kahve söyleyip, otelin wi-fi hizmetini sömürdük... :)




Bu arada bunu söylemeden geçemeyeceğim ama İzlanda'da kaldığımız en güzel oteldi bu, gitmeyi planlayanlar için aşağıya linkini bırakıyorum. Nerede okuduk bilmiyorum ama eskiden kız yurdu olarak kullanılırken şimdi İzlanda'nın birçok noktasında B&B Hotel olarak hizmet veriyor. Hem fiyatı bizim kaldıklarımız arasında en uygunuydu, hem çok temizdi, personeli çok tatlıydı, resepsiyondaki tatlı amca gecenin o saatinde bize o kadar güzel bir kahve yaptı ki şu satırları yazarken bile kokusu burnuma geldi ;)

Booking.com-Hotel Edda Höfn


Bir de tabi yolda durmak için milyonlarca neden var, o yüzden şu turumuzun hiç bir gününde otele erken giriş yapmışlığımız yok. Mesela bakınız İzlanda atları, ya o güzelim bungalovlar... Adını bile bilmediğim, belki adı bile olmayan yüzlerce şelale... Aşağıdaki fotoğraflar da bu 2.gün yolculuğunda arada durup çektiklerimizden ;)

Hem araya kaynayan Seljalandsfoss, hem de yolda durmalarımızın bitmemesi nedeniyle Jokulsarlon bir sonraki güne sarksa da aslında çok da dışına çıkmamış olduk programın...  Yetmeyecek koskoca 1 gün daha var muhteşem doğada geçireceğimiz :)



 
 






27 Eylül 2017 Çarşamba

İzlanda / 1.Gün / Golden Circle

Golden Circle

İzlanda'ya giden herkesin mutlaka yaptığı tur Golden Circle. Şehir merkezi Reykjavik'ten başlayıp, gün sonunda aynı yerden geçmeden tekrar Reykjavik'e dönebiliyorsunuz. 

Golden Circle'da gezeceğiniz yerler özetle şöyle; 
  • Thingvellir Ulusal Parkı
  • Geysir
  • Gulfoss
  • Kerid Krater Gölü

11 Eylül 2017 Pazartesi

İzlanda'ya Giriş/Part 1


Hayallerin gerçeğe dönüştüğü o an, maile düşen bir uçak bileti... 

Sonrasında alınan aktarma uçuşlar, otel rezervasyonları, gezilecek yerler listesi, Amazon.com'dan sipariş verilen bir İzlanda rehberi, hazırlıklar, İstanbul'un nemli 30-35 derecesinde hazırlanan kışlık bir valiz... Uçağın İzlanda'ya inişe geçmesi ile heyecanın Everest'e tırmanması esnasında anladım o yıllarca okuduğum ters orantının gerçek yaşama dönmüş halini...

Bir kelebek için çok uzun, ama İzlanda için kısacık 4 gün varken yaşamamız gereken; nasıl o kadar çok şey sığdırdık hala inanamıyorum. Hatta hala rüya mıydı acaba diye düşündüğüm oluyor, sonra hala sızlayan ayaklarımı hissediyorum. Hayır diyorum rüya değil, gerçekten oradaydım, gerçekten gördüm o büyülü adayı. 

Anlatacak çok şey var İzlanda'yla ilgili. Yaptığım valizden tut, gezip gördüğüm yerlere, kaldığım otellere, yaşadığım tüm o anlara kadar çok ama çok şey var.

30 Haziran 2017 Cuma

Assos (Behramkale)

Uzun bir aradan sonra, yazılmayı bekleyen koskoca bir Barcelona yazısı dururken minik bir kaçamak yaptığımız Assos turunu yazmaya karar verdim :)

Çook küçükken gitmişim Assos'a ama tek bir noktasını hatırlamadığımdan hep gidilecekler listesindeydi Assos. 

Öncelikli hedefim gün batımında Athena Tapınağı'na gitmiş olmaktı, sabahtan da yola çıktığımız için çok da uzun olmayan bir yolumuz ve çokça vaktimiz vardı. Birkaç yıl önce Bozcaada'ya tatile gitmiştik, dönüşte Çanakkale'ye misafir yolcumuz vardı, o yüzden Truva'ya uğrayamamıştık, pek bir içimde kalmıştı :) 

Kalmasaymış da olurmuş diye düşünmeden edemiyorum zira Brad Pitt'in Troy (Truva) filminde kullanılan at Çanakkale sahilinde duruyor ve gerçeğine de oldukça yakın (Truva'daki atın da gerçeği olduğunu çok düşünmüyorum ya da yapılan restorasyonlarla iyi bir marangozun elinden çıkmış izlenimi verdi bana ne yazık ki) ama yine de bir anımız olmasın mı diyerek hemen o anı ölümsüzleştiriverdik :)

12 Ocak 2016 Salı

Eskişehir

Herkese merhaba, yeni bir geziyle uzun süredir yazamadığım bloga geri dönüş yapıyorum :) Rotamız Eskişehir.. Uzun süredir görmek istediğim bir yerdi Eskişehir, Umut'un izin aldığı bir hafta 1 gece konaklamalı 2 gün Eskişehir seyahati yapalım dedik; bir sabah akşamdan hazırladığımız sandviçlerimiz ve sıcak çaylarımızla yola koyulduk. 

Yaklaşık 3-3,5 saat süren yolculuktan sonra Eskişehir'deki ilk durağımız, benim de görmeyi heyecanla beklediğim Sazova Parkı'na vardık. Sazova Parkı'nı masal şatosundan bilirsiniz, tam adı Bilim, Sanat ve Kültür Parkı olarak geçiyor. Biz hafta arası gittiğimiz için park oldukça boştu, biz de fotoğraf makinelerimiz elimizde sonbahar renklerinin tadını çıkararak parkı gezdik :)

Parkın içinde Masal Şatosu, Korsan Gemisi, Uzay Evi, Akvaryum gibi pek çok bölüm bulunuyor. Akvaryum girişi sadece 5 TL, hayvanat bahçesi henüz faaliyete geçmemiş ne yazık ki... Akvaryuma gelince, İstanbul'daki akvaryumlardan herhangi birine gittiniz mi bilmiyorum ama bu akvaryum oldukça küçük, yarım saatte gezebiliyorsunuz. 


30 Haziran 2015 Salı

İzmir

Soğuk ve yağmurlu bir İstanbul mesai bitiminde göründü bize İzmir yolları... Umut'un işi nedeniyle İzmir'e yazılmıştı kaderimiz, sevinsem mi üzülsem mi bilemedim, hayatımda ilk defa İstanbul dışında bir yerde yaşayacaktım... Tüm arkadaşları, dostları, düzeni geride bırakıp yeni bir şehre, yeni bir hayata merhaba diyecektik... 

Korkuyor muydum? Evet... Yenilikleri, değişiklikleri sevmeme rağmen ve hatta özgür ruhuma rağmen başka bir şehirde yaşam beni korkutuyordu. İstanbul'a aşıktım ben... Gezer, tozar, tatilimi yapar yine kuzu kuzu dönerdim İstanbul'a... 

Umut 6 Ocak'ta yeni görevi için İzmir'e gitti, ben 16 Mart'ta... Hiç ayrı kalmamıştık evlendiğimizden beri, benim gidişim hiç olmayacak gibi geliyordu. Bu süre içinde her haftasonu İzmir-İstanbul arası mekik dokuyorduk...

Zaman hızla aktı gitti ve 17 Mart sabahına yepyeni bir hayatta uyandım... O hafta izinliydim, kendimce İzmir'i öğrenmeye çalışacaktım, zaten bildiğim yerler sınırlıydı... İlk hafta benim için tam bir kabus oldu, 3. günümde trafik cezası yedim, kartımı atm'ye yutturdum ve İzmir'in beni asla sevmeyeceğine inanmaya başladım...

Bir süre sonra İzmir'de kazandığım dostlarla birlikte İzmir daha güzel gelmeye başladı bana... Şu an İstanbul'dayım ama İzmir bana bir çok şey öğrettiği için de minnetarım... Hala yeşil kalan topraklar varmış bu ülkede, insanlar stressiz yaşayabiliyorlarmış, trafik sorunu olmadan araba kullanılabiliyormuş, sebze-meyveyi üzerinde toprağıyla dalıyla satın alabiliyormuş...

 
Her sene gitmek için yalvardığım Alaçatı aslında sezon açılmadan daha güzelmiş, yazın gittiğimde sadece İstanbul'dan uzaklaştığım için mutlu gibi davranıyormuşum, çünkü bütün İstanbul zaten Alaçatı'daymış...
İzmir Alaçatı'dan ibaret değilmiş sadece mesela onu öğrendim... İzmir'in içi de ayrı bir güzelmiş, Kızlarağası Hanı'nda bir acı kahve içmeden, Kemeraltı'nı gezmeden, Saat Kulesi önünden geçmeden İzmir'i bilemiyormuş insan...




Arşiv Karıştırma Vol.1

Çektiğim fotoğraflardan bir arşiv yaptığım ve bu arşivin içinde kaybolduğum doğrudur. Bu fotoğraflar bundan 10 yıl öncesine kadar dayanıyor. O zamanlar bir üniversite öğrencisiyken ve sahip olduğum makine Nikon Coolpix'ken çekmiştim bu fotoğrafları :) Buyrunuz o anlar...


25 Haziran 2015 Perşembe

City Maps 2 Go....

Bir önceki yazımda size gezilerde hayat kurtaracak bir uygulamadan bahsetmiştim veeee şimdi açıklıyorum :)) Bu uygulama hayatıma #cokgezerkencokyiyenbilir ekibi üyesi Sinem ile hayatıma girdi, kendisi gezilerimizde harita kullanımı ve gidilecek yerleri araştırmadan sorumlu kişidir :)

Uygulamamız CityMaps2Go, offline çalışan bir harita.. Aşağıdaki linklerden kendinize uygun olanı ile uygulamayı ekleyebilirsiniz.

iPhone uygulaması (iPad'de de kullanabilirsiniz.)

Uygulamayı yükleyip, gideceğiniz şehri bulup yükleyin, 3 tane bedava şehir hakkınız var, 3. şehirden sonrakileri belirli bir ücret karşılığında yükleyebiliyorsunuz. 

Şehrinizi yükleyin, wireless olan bir ortamda ya da kendi şebekenizin internetinden gitmek istediğiniz yerleri seçin, dilediğiniz renkte yıldızla kategorilerinizi ayırabilirsiniz. 


5 Mayıs 2015 Salı

Doğu Karadeniz (Ayder-Uzungöl-Sümela Manastırı)

Yeşili bu kadar çok, oksijeni bu kadar yoğun bir gezi yapmamıştım daha önce... 3 günlük kısa bir tatili fırsat bilip, Türkiye'de en fazla görmek istediğim yerlerden birine yaptık bu sefer gezimizi... 
En başından başlıyorum anlatmaya, 3 günlük kısa bir tatili o kadar yoğun yaşadım ki hiç bir anını bile atlamak istemiyorum. Cuma günü tatil olduğu için Perşembe akşamından çıktım yola, Umut zaten işi nedeniyle iki gün öncesinde Trabzon'a gitmişti ve beni bekliyordu. Ben de bir heyecan, bir sevinç, anlatamam... 


Yaklaşık 2 saatlik bir rötar sonrasında (hiç şaşırmadım, her zaman başıma gelen şeydir bu) deniz kenarında minicik bir piste indim. Ve gelen anons...Trabzon'a hoşgeldiniz. Bir an önce uçaktan inip görmek istiyordum ama ne mümkün,uçağa bindin mi kalkmayı bilmez, inince kapıları açmayı bilmez :)
Neyse, 2 saatlik gecikme olunca, Trabzon'da her yer kapanmıştı, dolayısıyla bir yer görme şansım olmadı. Asıl tur ertesi gün başlayacağı için hemen otele gidip dinlenmeye çekildik. 



Dipnot 1: Trabzon'da Zorlu Grand Otel'de kaldık, bunların haricinde başka oteller de var tabi ki ama gerçekten gayet başarılı bir otel. Pırıl pırıl, kahvaltısı güzel, merkeze yakın demeyeceğim, merkez zaten otelin ta kendisi :)

Sabah kalkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra yola çıktık. İstikamet Ayder Yaylası... Yolda o kadar büyülendim ki, hiç konuşmamış bile olabilirim. Biz gri binalardan başka hiç birşey göremeyen, yolun kenarında bir ot çıksa "Aaa ne güzel yeşillik" dediğimiz bir şehirde yaşarken, Trabzon-Rize yolunda bile dilim tutuldu. Bir yanımızda Karadeniz bize eşlik ederken, diğer yanda Kaçkar Dağları'nın muazzam yeşilliği ile Trabzon'dan Rize'ye doğru ilerledik. 





29 Nisan 2015 Çarşamba

Sırt Çantam...

Herkesin yolculuk esnasında mutlaka yanına aldığı bir çantası vardır, ben tercihimi ekipman yoğunluğu nedeniyle sırt çantasından yana kullanıyorum :) Fotoğraf makinem, hafıza kartları, yeni aşkım gopro, makinelerin şarj aletleri (o kadar geziyorum hala yedek bir pil alamadım en kısa sürede halletmem lazım bu durumu), gerekirse laptop ya da tablet...